Yedi çakra, varlığımızın enerji senfonisine özgünce hayat veren yedi enstrüman… Denge, canlılık ve sağlık dolu bir yaşam sürmemiz adına mükemmel bir uyum içinde çalışırlar. Ancak bazen, tıpkı diğer enstrümanlar gibi çakralarımız da içsel işleyişimize etki eden dinamikler yüzünden akortsuz kalabilir.
Bu ise benliğimizde duygusal dalgalanmalardan depresyona ve kronik ağrılara kadar birçok rahatsızlığa yol açabilecek fiziksel, zihinsel ve ruhsal dengesizliklere neden olabilir. Dolayısıyla optimal sağlığı, berraklığı ve bağlantıyı korumak adına çakralarımızın hizalı ve dengeli olması hayati önem taşır.
Bu yazımızda çakra dünyasının biraz daha derinine dalıyor ve çakra merkezlerimizin gücünden yararlanmanın faydalarını keşfediyoruz...
Sanskritçe’de “çark” anlamına gelen çakralar, başımızın tepesinden omurgamız boyunca uzanan yedi ana enerji merkezini ifade eder.
Kökeni Hindistan’a dayanan çakraların tarihi M.Ö. 1500 yıllarına kadar uzanır. İlk yazılı kayıtlar, kadim yogik ve ruhani metinler olan Vedalar’da bulunur. Bu bağlamda çakra sistemi, Ayurveda ile yakından ilişkilidir.
Yedi çakramızın her biri, gökkuşağının farklı bir rengini temsil eden benzersiz bir auraya ve frekansa sahiptir. Nasıl ki kalbimizin pompaladığı kan diğer organlarımıza iletiliyorsa, çakralarımız da bir girdap misali dönerek yaşam enerjimizi bağlantılı oldukları vücut bölümlerimize, duygularımıza ve bilincimize dağıtırlar.
Neden Dengesizleşir?
Enerji bedenimize akış veren çakralarımız, yaşamın ritmiyle uyum içinde dönen ve titreşen enerji girdaplarına benzer. Hareketli doğaları onları temas ettikleri iç ve dış enerjilerin gelgitlerine karşı duyarlı kılar. Bu nedenle ister dünyevi meselelerin ağırlığı, ister içsel dünyamızdaki işleyiş ve değişimler olsun, çakralarımız etkileşimde bulundukları enerjilerin hareketinden ve hareket eksikliğinden doğal olarak etkilenirler.
Çakralarımız aynı zamanda fiziksel formumuzu ruhani özümüze bağlayan görünmez köprüler gibidir. Fiziksel yaşamımızı ruhsal ve zihinsel varlığımıza yansıtırlar. Bunun tam tersi de geçerlidir... Bu da deneyimlerimizden duygusal travmalarımıza ve günlük stres faktörlerine kadar akışımızda içselleştirdiğimiz her şeyin çakralarımızda dengesizliğe neden olabileceği anlamına gelir.
Çakralarımızdaki dengesizlik enerji akışının yavaşlaması (hipoaktivite), pasif olması (blokaj) veya gereğinden yüksek (hiperaktif) olması gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
Bir çakramız yavaşladığında önüne bir baraj örülmüşçesine bölgesine yeterli enerji sağlayamaz. Bloke olduğunda da döngüsel gücünü tümüyle kaybederek frenlenir. Bu da o çakrayla ilişkili nitelikleri ifade etmemizi güçleştirir ya da tamamen imkânsız hale getirir. Ayrıca her iki durumda da bu çakraların diğer çakralarla bağlantı kurma yeteneği sekteye uğrayarak enerjinin varlığımız içindeki serbest akışını ve biyo-alanımızın beslenmesini zorlaştırır.
Çakralarımızın hiperaktif olması da benzer derecede sağlıksızdır. Öyle ki bir bitkinin büyümek için doğru miktarda suya ve güneş ışığına ihtiyaç duyması gibi, çakralarımız da en iyi şekilde çalışmak için belirli bir enerji frekansına ihtiyaç duyar. Dolayısıyla bir çakraya çok fazla enerji yüklenmesi o çakramız tarafından yönetilen duygusal, bilişsel ve fiziksel özelliklerimizde bir aşırılığa veya bir tür enerji doyumsuzluğuna sebep olur. Bu da yaşam enerjimizin harmonik akışını olumsuz etkiler.
Örneğin solar pleksus çakrası tıkandığında ya da yavaşladığında korku, endişe ve özgüven eksikliği gibi duygular yaşayabiliriz. Aşırı enerji akışı ise sorumsuz girişimlerde bulunmamıza, sabırsız ve mükemmeliyetçi bir çizgi geliştirmemize yol açabilir. Devam eden dengesizlik diğer çakralara da yayılarak sonunda bizi bencilliğe, narsisizme ve hem öz benliğimizden hem de evrensel birlikten uzaklaşmaya sürükleyebilir.
Kısaca çakralarımızı her biri diğerini etkileyen, birbirine bağlı hassas bir ağ olarak düşünebiliriz. O yüzden tek bir çakramızdaki dengesizlik bile yaşam enerjimiz boyunca bir dalgalanma etkisi yaratarak fiziksel, zihinsel ve ruhsal esenliğimizde daha ciddi, kalıcı sağlık sorunlarına davetiye çıkarabilir.
Çakra Dengeleme Yöntemleri Nelerdir?
Çakraların hizalanması ve dengelenmesi beden-zihin-ruh açılarımızın sağlıklı ve uyumlu işleyişi için kritik önem taşır. Ancak bu, bir parmak kesiğini tedavi etmek kadar basit değildir. Çünkü çakralar fiziksel alemde değil, süptil düzlemde bulunur ve onları somut varlıklar gibi göremez ve onlara dokunamayız. Bunun yerine, çakralarımızı dengelemek adına enerji şifası yolculuklarına kucak açmamız gerekir.
Günümüzde Reiki’den kraniosakral terapiye kadar, çakralarımızdaki dengesizlikleri ele alan birçok uygulamayı deneyimleyebilmekteyiz. Üçüncü göz çakramıza yönelik Shirodhara gibi bazı bakımlar, belirli çakralarımızın dengelenmesinde daha etkin rol oynar. Öte yandan Tantra Yoga gibi yogik egzersizler, Theta şifası gibi meditatif uygulamalar, Qi Gong, Thai masajı, akupunktur, ses terapileri, Ayurvedik terapiler ve şamanik şifa gibi geleneksel tedavi yöntemleri, bilimden binlerce yıl önce çıkarılmış olan ve modern tıpta “sinir sistemi” olarak adlandırılan enerji haritamıza göre tüm çakra sistemimize bütünsel sağlık getirmeye odaklanır. Kadim şifa yöntemlerini Batı tıbbıyla buluşturan çakra dengeleme terapileri de mevcuttur. Işık terapileri, Çekirdek Enerjetik (core energetics) ve Biofeedback gibi...
Birçok çakra dengeleme terapisi çakralarımıza özgü kristaller, şifalı bitkiler ve aromaterapik yağlar gibi özel araçlarla deneyimlenirken; bazılarına nefes egzersizleri, Tibet şarkı çanakları gibi ses terapileri, bazılarına suyun iyileştirici gücü ya da masaj dokunuşları eşlik eder. Örneğin ‘çakra hizalama/dengeleme terapisi’, denge ve uyum durumuna ulaşmamıza yardımcı olmak adına rehberli meditasyona ek olarak ilahi mantralar ve kristallerin şifasından yararlanır. Ayurvedik marma terapisi ise kristal ve ışık terapilerini nazik masaj teknikleri ve şifalı bitkisel yağlarla birleştirir. Temazcal ritüeli ise sıcak taşlarla ısıtılan ve şifalı bitkiler aşılanan banyoda kadim Maya mantraları eşliğinde meditatif egzersizler gerçekleştirmemizle deneyimlenir. Japonya’da ortaya çıkan Shiatsu masajı ise akupunktur gibi kuru, hafif sert basınçlarla uygulanan bir çakra dengeleme yöntemidir.
Kısaca çakra dengeleme terapileri, geniş bir yelpazesi bulunan ve özgün niteliklerimize göre çok nevi şahsına münhasır yolculuklar... Şekli ne olursa olsun bu terapiler, özümüze uygun olduğu sürece evrenin sonsuz enerjisine dokunmamıza, zihinsel berraklığı yeniden kazanmamıza ve optimal fiziksel sağlığı korumamıza yardımcı olabilir.
Çakralarımızın dengelenmesine yararlı enerji şifaları hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz “Spalarda Sunulan Enerji Şifa Terapileri” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.
Zeminimizi Güçlendirir
Omurgamızın en alt kısmında yer alan Kök (Muladhara) Çakra, istikrarımız, güvenlik duygumuz ve topraklanmamızla ilişkilidir. Bedenimizde kalça ve bacak sağlığımız, kemiklerimiz ve böbrek üstü bezlerimizi temsil eder.
Direncimizin ve bağışıklığımızın kaynağı temelimizden, yani kök çakramızdan gelir. Kök çakramız dengede değilse kaygan bir yamaçta duruyormuş gibi hissederiz. Kendimizi attığımız her adımda tereddüt ederken veya gerçek benliğimizle uyumlu olmayan kararlar alırken buluruz. Doğaya ve hatta kendi alanımıza yabancılaşır, temel ihtiyaçlarımız hakkında fazlaca endişelenme veya bunlara aşırı bağlanma eğiliminde oluruz. Bu da bedenimize bağışıklık ve sindirim sistemi sorunları, prostat bezinde dengesizlikler, bacak ve ayak ağrıları gibi rahatsızlıklarla yansıyabilir.
Dengeli bir kök çakra ise kendimizi mevcut, topraklanmış ve güvende hissettirir. Çakra dengeleme yöntemleri sonucu bu çakramız yeniden hizalandığında köklü bir ağaç gibi uzun ve güçlü durur, artık hayatın rüzgarları tarafından kolayca sallanmayız. Bu bize varlığımızın eşsiz ışığına ve hayatta kalma gücümüze daha fazla güvenmemiz için alan sağlar. Böylece özümüze sadık yolda, hem ruhsal hem de zihinsel olarak büyümemize imkan tanıyan dirayetli bir bedende, kararlılıkla ilerleriz.
Yaratıcı Gücümüzü Canlandırır
Göbek deliğinin altında yer alan Sakral (Svadhishthana) Çakramız içsel gücümüzü ateşlemekten, yaratıcı akışımızı serbest bırakmaktan ve duygusal ifademizi beslemekten sorumludur. Vücudumuzda üreme organlarımız, böbrek, mesane ve lenfatik dolaşım sistemimizle bağlantılıdır.
Bu çakra dengesiz olduğunda hayat nasıl dolduracağımızı bilemediğimiz bir tuvale benzer, çünkü duygularımız içimize hapsolmuş gibidir... Hislerimizi duyularımıza içimizden gelen şekilde yansıtamaz, sürekli yargılanma ve ihanete uğrama korkusu duyar veya duygusal ilgiye bağımlı hale geliriz. Ayrıca dolaşım ve sindirim sorunları, bel ve böbrek ağrıları veya menstrüel problemler gibi üreme sağlığı sorunları yaşayabiliriz.
Çakra dengeleme şifaları ise benzersiz yaratıcı gücümüzü yeniden kucaklamamıza yardımcı olur. Sakral çakramız dengede olduğunda, hayal gücümüzün kapıları benliğimize yeniden açılır ve duyularımızı aydınlatır. Bu, duygularımızı gerçek kimliğimize uygun bir şekilde ifade etmemizi, reddedilme korkusu olmadan yeni deneyimlere ve yeni insanlara açık olmamızı ve değer verdiğimiz kişilerle daha içten, anlamlı ve derin ilişkiler geliştirmemizi sağlar. Yaşama karşı daha tutkulu hisseder ve tuvalimizi ruhumuzun dilediği biçim ve renklerle doldurabiliriz.
Öze Uygun Yaşamamıza Yardımcı Olur
Karnımızın üst kısmında konumlanan Solar Pleksus (Manipura) Çakramız irade, kabul ve özgüven duygularımızı yönetmekte olup, bedenimizde sindirim sistemi, pankreas ve kas sistemimiz ile ilişkilidir.
Bu çakra, gerçek benliğimizle uyum içinde yaşamamızın anahtarıdır. Evet, fiziksel bedenimiz ister istemez dış dünya ile karşılıklı etkileşim halindedir. Ancak dış dünyanın “standartlarına” çok fazla odaklanır ve benzersizliğimizi göz ardı edersek, kendi bedenlerimizde sadece birer yolcu haline geliriz. Bu durum solar pleksus çakramızda dengesizliğe yol açarak içimizde irade eksikliğinden eleştiri korkusuna kadar birçok duygusal çalkantıya sebep olabilir. Karaciğer ve pankreas sorunları, sindirim sorunları, kronik yorgunluk ve kas ağrıları gibi fiziksel rahatsızlıklara da daha yatkın hale gelebiliriz.
Çakra dengeleme terapileri solar pleksus çakramızın yeniden dengelenmesine yardım ederek kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemize zemin hazırlar. Bu da benliğimizde iyimserlik, güven ve cesaretin artmasına yol açarak bizi içsel gücümüze yaklaştırır. Çünkü hayatımızın tüm yönleri üzerinde kontrolümüz olmayabileceğinin; ancak onlarla nasıl yaşayacağımızı seçme gücüne sahip olduğumuzun bilincine varırız. Kişisel sınırlarımızın farkında olur, güçlü ve zayıf yönlerimiz hakkında neler yapabileceğimiz konusunda içgörü kazanırız. Böylece olmak istediğimiz bireyi daha net görür, niyet ettiğimiz girişimlere atılırken daha özgüvenli hisseder ve sonuç olumsuz olsa da tekrar deneyebileceğimiz inancıyla dingin kalırız. Solar pleksus çakramızın dengelenmesi, gerçek benliğimizi somutlaştırmamızı ve özümüze uygun biçimde yaşamamızı sağlar.
İç Dünyamızı Dış Dünyayla Hizalar
Toprak Ana ve evrensel bilgelikle bağlantımızın tam merkezinde bulunan Kalp (Anahata) Çakramız sevginin tüm formlarını temsil eder. Vücudumuzda kan dolaşımı ve solunum sistemlerini, kalp, kol ve el sağlığımızı etkiler.
Dengelenmiş bir kalp çakrası ruhumuzu uyum, şefkat ve şükranla sarmalar. Fakat dengeden çıkarsa benliğimizi ve çevremizdeki her şeyi olumsuz perspektiften görmeye başlarız. Bu ise bizi kendimizi yargılamaya, geçmişin deneyimlerine ve günün getirdiklerine öfke ve sitem hissetmemize davetiye çıkarır. Akışın doğallığından uzaklaşıp kontrolcü ve benmerkezci eğilimler göstermemiz de olasıdır. Tüm bu hissiyatlar bedenimizde kendini göğüs sorunları, astım, alerjiler, kol ve bilek ağrıları, sırt ve omuz sorunları gibi fiziksel semptomlarla ortaya koyabilir.
Kalp çakramız dengelendiğinde ise bütünsel uyum ve dengeye geri döneriz. Alt ve üst çakralarımızın “kalbinde” yer alan bu çakramızın dengeleme şifalarıyla hizalanması, dünyevi ve uhrevi güçlerin varlığımıza mükemmel bir sinerjiyle yansıdığını anlamamıza vesile olur. İçimize dönmenin aynı zamanda hem doğa anayla hem de evrensel kaynakla bağ kurmak anlamına geldiğini anlarız. Tüm varoluşun içkin sevgide buluştuğu bilinciyle kendimizi özümüzde doğuştan bulunan sevgi akışına açarız. Böylece benliğimize ve etrafımızdaki dünyaya karşı daha sevgi dolu, anlayışlı ve şefkatli bir bakış açısıyla bakarız.
Gerçek Sesimizi Açığa Çıkarır
Boğazımızın tam ortasında yer alan Boğaz (Vishuddha) Çakramız iç dünyamızı sesimize açan kapımızdır. Kendimizi özgün ve sağlıklı şekilde ifade etmemizi, öz saygımıza uygun sınırlar koymamızı ve başkalarıyla dürüstçe iletişim kurmamızı sağlar. Vücudumuzda boğaz bölgesini ve tiroit, boyun ve omuz sağlığımızı yönetir.
Bu çakramız dengesiz olduğunda, duygu ve düşüncelerimizin sesimizle buluşma noktasında adeta bir duvar örülür. Eleştirilme ve kabul edilmeme korkusu duyarak kendimizi ifade etmekte zorlanırken sus-pus kalmış veya bizi yansıtmayan şekilde ifade etmeye çalışırken buluruz. Boğazımızın bu şekilde tıkanması ya da fazla “mesai” yapması bedenimize tiroit, solunum ve boyun rahatsızlıklarıyla yansıyabilir.
Çakra dengeleme terapileri ise boğaz çakramızı optimal işlevine davet ederek, doğuştan gelen sevgi ve hakikatle konuşma yeteneğimize dokunmamıza alan açar. Bu çakramız dengelendiğinde özümüzle dilimizi uyumlama gücümüz pekişir. Böylece sözlerimize dikkat etmeye başlar, kendimizi iç dünyamıza sadık bir dürüstlükle ifade etmeye başlarız. Sınırlarımızın ve değerlerimizin farkındalığı ile başkalarını dinlemeye de daha açık olur, karşılıklı saygı ve anlayış üzerine kurulu uyumlu ilişkiler kurarız. Bu dengeli iletişim, kendi yaratıcılığımıza ve fikirlerimize güvenmeyi öğrendiğimiz için öz saygımızın artmasına yol açar. Boğaz çakramızın dengelenmesi, sesimizin kilidini açarak asıl benliğimizle uyumlu bir gerçeklik yaratmamıza olanak sağlar.
Bizi Sezgilerimize Bağlar
Alnımızda, gözlerimizin tam ortasında bulunan Üçüncü Göz (Ajna) Çakramız sezgisel vizyonumuzu temsil eder ve içgörümüze kulak verme, düşüncelerimizi yönetme kabiliyetimizi etkiler. Dolayısıyla iç sesimiz yerine zihnimizin bizi andan uzaklaştıran seslerine kulak vermeye başlamamız bu çakramızın dengesini bozar. Ve bu çakramız dengesiz olduğunda gerçeklik ve yanılsama arasındaki fark bulanıklaşıp bizi daha karamsar, çözümsüz ve şüpheci bir duygu durumuna teşvik eder. Bedenimizde göz sağlığımızı, yüzümüzü ve epifiz bezimizi yönettiği için, dengesizliği göz yorgunluğu, bulanık görme, sinüs sorunları ve kronik baş ağrıları yaşamamıza yol açabilir.
Shirodhara benzeri üçüncü göz çakramızı dengeleyici terapiler ise anı olduğu gibi görmemize ve düşüncelerimize netlikle odaklanmamıza yardımcı olur. Berrak bir zihinle sezgilerimizin farkına varırız, çünkü artık içgörümüzün sesi bencil ve karamsar egodan daha baskındır. İçsel bilgeliğimize erişmemiz ve varlığımız hakkında daha derin bir anlayış kazanmamız kolaylaşır. Sezgilerimizin bize benliğimiz için en doğru yolu göstereceğinin farkına varır ve rehberliğine güveniriz. Böylece daha akışta ve güvende hissederiz, bu da içimizde sıkışmış düşünce ve duyguları şefkatle serbest bırakmamıza yardımcı olur. Kazandığımız içgörülerle kendi işleyişimizi daha iyi anlar, ileriyi de daha net sezmeye başlar ve kendimiz için en uygun kararları almak adına daha donanımlı oluruz. Ajna çakramızın dengede olması, daha umut dolu ve fakat gerçekçi bir yaşam yaratma becerisi kazanmamıza alan yaratır.
Sonsuz Kaynakla Kavuşmamızı Mümkün Kılar
Başımızın tepesinde bulunan Taç (Sahastrara) Çakramız, evrenin ruhuyla aramızdaki köprüdür. Yüksek benlikle ve evrensel kaynakla bağlantı kurma gücümüzü yönetir. Bu bağlamda fiziksel yapımızda hipofiz, serebral korteks ve merkezi sinir sistemimiz ile bağlantılıdır.
Dolayısıyla bu çakramız bloke olduğunda kendimizi amaçsız, kopuk ve enerjisiz hissederiz. Çok fazla çalıştığında ise gerçeklikten uzaklaşır, hayatımızı bir nevi hayal dünyasından ibaret kılarız. Taç çakramızın dengeden çıkması depresif duygularla öz benliğimizden uzaklaşmamıza ve yoğun baş ağrıları gibi etmenlerle çevresel uyaranlara karşı aşırı hassasiyet geliştirmemize sebep olabilir.
Taç çakramızın dengelenmesi ise evrenin sınırsız enerji kaynağıyla tekrar bağ kurmamıza ve onun sonsuz bilgeliğine erişmemize alan açar. Çünkü enerjinin bir bütün olduğunu ve diğer her canlı gibi bizim de bu bütünün bir parçası olduğumuzu kabul etmemiz kolaylaşır. Evrenle paylaştığımız birliğin farkında olmamız, ruhani dünyaya dokunmamızı olası kılar. Bu da yüksek bilincimizin amacını dikkatle fark etmemize ve dünyadaki rolümüzü daha iyi anlamamıza fırsat verir. Kendimizi sonsuz kaynağa açtığımızda süptil bedenimize akan enerji başımızdan temelimize kadar tüm bedenimize yayılır ve bütünsel olarak yeniden hizalanmış hissederiz. Taç çakramızın dengede olması, beden-zihin-ruh birliğimizin yüce potansiyeline ortaya çıkarmamıza ve bize en uygun yaşamı yaratmamıza imkân tanır.
Belirtelim ki yukarıda belirttiğimiz çakra dengeleme terapileri yalnızca örnek niteliğindedir. Keza her birimiz, kendimize özgü bir yaşam akışına ve içsel dengeye sahibiz. Bu bağlamda her çakramız için tek bir “doğru” şifa yöntemi olmadığı gibi, birimize fayda eden çakra dengeleme yöntemi diğerimizde aynı derecede etkin de olmayabilir. Ayrıca aldığımız terapilerin ilk seferde fayda sağlamasını ummamız da gerçekçi olmaz. Çünkü her terapi gibi enerji şifaları da düzenli deneyimle etkinliğini ortaya koyar. Dolayısıyla özümüzle en iyi hangi dengeleme şifasının rezonansa girdiğini görmemiz adına farkı modaliteleri keşfetmemiz ve bize en uygun yöntem üzerinden tekrarla devam etmemiz değerli olacaktır.
Dengenin tüm açılarımızda hayat bulduğu, sevgi ve huzur dolu anlarımız olsun…
Ayurveda, her birimizin parmak izi gibi eşsiz bir enerji dengesine sahip olduğunu savunan, bütünsel bir kadim...
Devamını OkuGençlik yıllarında güçlü bir ‘wellbeing’ duygusu...
Devamını OkuHayat akışımızda birçok şey kontrolümüz dışında olsa...
Devamını Oku