Başkent Tokyo’nun yoğun finans bölgesinde, çevresinden dingin aurasıyla sıyrılan Hoshinoya Tokyo, şehrin modernizmiyle mistik Japon geleneklerini harmanlayıp, görkemli bir wellness konsepti ile taçlandırmış, nadide bir ryokan.
Burada, dış dünyanın sembolü haline gelen ayakkabılarınızı kapıda bırakıp mekâna adım attığınız anda mutlu bir zen havası ile sarmalanırsınız. Alanın sakin ambiyansına dahil görsel, işitsel ve aromatik unsurlarla tüm benliğinizin rahatladığını hisseder, seçkin spa bakımlarıyla özünüze yaklaşmanın keyfine varırsınız.
Ryokan, namı diğer geleneksel Japon hanı, sekizinci yüzyıla uzanan geçmişi ile dünyanın en eski otel konsepti sayılmakta. Misafirlerine Japon konukseverliğini (Omotenashi) derinden yaşatabilmek adına minimum oda sayısıyla tek ya da az katlı kurulan bu hanlar, kaplıca banyolarına (onsen) sahip veya yakın olmayı esas aldığından, çoğunlukla tabiat içindeki münzevi bölgelerde bulunur. Tatami hasırlar ve yerde futon şilteleri ile döşeli odaları, shoji perdeler ile samimi şekilde gizlenir. Kültürün diğer bir unsuru olan yemekler de odanızda ya da ortak salonda servis edilir.
Tokyo’daki resort ve solo gezginlerin gözdesi kapsül oteller ise, genel olarak şehrin modern teknolojik çehresinden etkilenen ve Batı’ya yakın bir mimariye sahip. İşte Hoshinoya Tokyo, bu metropolitan ve bir nevi “soğuk” etkiyi, Japon kültürünün nazik konukseverliği ile ısıtmayı başaran, büyüleyici bir alan...On yedi katlı ryokan kulesiyle Eylül 2016’dan bu yana Otemachi ticaret bölgesinden bir cevher gibi yükselen Hoshinoya, lüksü minimalizmle harmanladığı mekânında, konuklarını kentsel imkanlardan uzaklaştırmadan ayrıcalıklı bir kültür yolculuğuna çıkarıyor.
Yüz yıl önce Kuniji Hoshino tarafından Karuizawa’daki tek Japon hanı olarak kurulmuş Hoshino Resorts’un bugün 37 tesisinden biri olan Hoshinoya Tokyo, ünlü mimar Rie Azuma liderliğinde Azuma Architect & Associates’in eserlerinden.
Yontulmuş ağaçları, tekne şeklinde taş bankları ve sanatsal saksıları ile pastoral bir Zen bahçesine gizlenen Hoshinoya’nın her köşesi, Japonya’nın gizemli tarihine göz kırpan ve fakat sezgisel bir konfor anlayışıyla yeniden yorumlanan unsurlarla dolu. Mesela Edo dönemine ait “komon” desenleriyle binayı sarmalayan kafesi, camekanlı cephe fonunda yumuşak aydınlatma desteğiyle simsiyah bir opal gibi ışıldıyor. Girişte de, Japon kağıt fenerlerini yansıtan washi kağıt kolyelerin yanı sıra, duvara gömülü çağdaş ışıklandırma ile konuklar davetkar bir görsel ambiyans ile karşılanıyor.
Alanın iç tasarımı ise tabiatın kalbinden, kutsal bir tapınağı andırmakta. Selvi ağacından yapılmış devasa kapılarından içeri girdiğinizde, kimono giyimli kapı görevlisinin geleneksel saygı gösterisiyle selamlanıyorsunuz ve dış dünyanın tüm kaosunu geride bırakmanız için derhal ayakkabılarınızın “yükünden” kurtarılıyorsunuz. Ayakkabılarınız tüm duvarı kaplayan geniş ahşap bölmelerden birine yerleştirilirken, siz her yüzeyi zarifçe kaplayan, ağaç kokulu ve yumuşacık tatami hasırlarına adım atıyorsunuz.
Duvarlarda rastlayacağınız sanatsal dokulardan mobilyalara, iç alanlarda genellikle siyahın ve kahvenin farklı tonlarının hâkim olduğu, oval ve kare öğeler yer alıyor. Kare bölümlere ayrılmış yüksek ahşap tavanlar ve bambu sargılı duvar mobilyaları, tasarımın doğallığını tamamlayan, değerli unsurlar. Dekorasyonda ise duyularınızı yormamaya özen gösteren Japonya’ya özgü ağaçlar, kâğıttan dikey ışıklandırmalar gibi sade ve doğal unsurlar öne çıkıyor.
Hoshinoya Tokyo’nun her katta altı adet olmak üzere, asırlık ryokan kültürünü bir adım öteye taşıyan 84 konuk odası bulunuyor. Binanın genelinde yer alan tatami hasırlar, odaların zeminlerini de süslemekte. Otantik bir ryokanda görebileceğiniz unsurların tümünü, konforunuz için daha gelişkin bir şekilde bu odalarda bulmanız mümkün. Örneğin geleneksel perde yerine kullanılan kestane rengi shoji sürgülü paravanlar, mahremiyetinizi daha da el üstünde tutmakta. Zemine serilen futon şilteler es geçilerek siyah, kestane ve krem tonlarındaki alçak yataklara yer veriliyor. Oturma alanları ve masalar, koyu renklerde modern bir dokuyla, yine Japonlara özgü alçak bir tasarımda sunuluyor. Ve kişisel onsen’i hatırlatan geniş ve derin banyolar, dilerseniz opak hale gelebilen şeffaf bir camla çerçeveleniyor. Pencereden süzülen doğal ışığın yanında, duvarların arkasına gizlenmiş iç ışıklandırma ise odaya loş bir sakinlik katıyor.
Her katta, yalnızca o katta kalan konukların erişebildiği Ochanoma Salonları, her odaya tatami kaplı bir koridorla bağlanmakta. Engin Omotenashi kültürünü çağdaş tasarım algısıyla bütünleştiren bu salonlar, dekorasyon ve ışıklandırmasında konuk odalarına benzer bir tasarıma sahip. Fakat evinizdekine benzer bir atmosfer yaratılması amacıyla, duvara gömülü raflarda geleneksel vazo gibi Japon sanatına ait dekoratif öğelere bu alanlarda daha fazla yer verildiğini görebiliyorsunuz.
Ochanoma’lar, konukların günün her saatinde yeşil çay, sake veya erik şarabı gibi içecekleri yudumlayıp, enfes Japon atıştırmalıklarını tadarken kitap okuyabilecekleri, çalışabilecekleri veya sohbet edebilecekleri oturma odaları sayılıyor. Her gün çay seremonilerinin düzenlendiği ve müzisyenlerin eski saray müziklerini icra ettiği bu salonlar, gerek bireysel bir öze dönüş için, gerekse samimi sosyal etkileşimleriniz için tüm konaklamanız boyunca “sürgüleri” size açık alanlar.
Ödüllü şef Noriyuki Hamada tarafından yönetilen restoran, Fransız dokunuşuyla taçlanarak geçmişi günümüze taşıyan Japon yemeklerini sofranıza getiriyor. Restoranın dizaynı da bir o kadar ihtişamlı… Sıkıştırılmış toprakla karıştırılmış geleneksel sıva, restoranın girişindeki yan duvarları kaplıyor. Antrenin Japon granitinden oluşan özellikli duvarı ise, önündeki asimetrik, kumlara uzanan kaya eseriyle çok farklı ve çekici bir ahenk oluşturmakta. Yemek alanı ise geleneksel bambu paravanlarıyla çevrelenmiş avangart yemek masasıyla, krallara ve kraliçelere layık bir atmosfer sağlıyor.
Mekânın belki de en göz alıcı kısmı, terasta bulunan Spa ve kaplıca alanı…Cinsiyete göre ayrılmış ve mağara benzeri bir tünelle birbirine bağlanan bir kapalı ve bir açık havuzdan oluşan bu kaplıca alanları, yüksek granitli ve duvarlarını nazikçe içten ışıklandıran selvi paneller ile gökyüzüne selam veriyor. Havuzlar, yerin 1.500 metre altından çekilen ve yüksek tuz içeriği ile her daim sıcak kalan kaynak suyla besleniyor.
Kaplıcanın açık çatısından konuklara, gökkuşağı renkleriyle bezeli ve bulutlarla süslenmiş bir ışık huzmesi şöleni de sunuluyor. Geceleri ziyaret ettiğinizde bu havuzlardaki rahatlama deneyiminiz, temiz havanın taşıdığı mevsimsel aromalar ile daha da duyusal hale gelebiliyor.
Otelin nadide ryokan tasarımını ambiyansına taşıyan spa alanı, kaplıcanın şifalı etkisinden en yüksek seviyede faydalanmaya odaklanıyor. Havuzlarda rahatlatıcı egzersizlerle başlayan terapiniz, ihtiyacınıza göre kişiselleştirilen yağ bakımı seansı, sağlık ve güzelliğinize adanan bir program eşliğinde sürdürülüyor. Kestane renkli duvar ve mobilyaları ile ruhunuzu doğaya çağıran terapi odalarında Shiki, Wakatake gibi, her biri 90 dakika süreli geleneksel terapiler sunan Spa, hem bedensel hem de zihinsel bir yenilenme deneyimi yaşamanız için mükemmel bir ortam sağlıyor.
Hoshinoya Tokyo’nun, şehrin kalbinde ama şehirden bir o kadar da uzak ryokan kulesinde konaklayıp ruhunuza sakinlik ve huzur katan Japon misafirperverliğinin tadını çıkarırken alacağınız Spa bakımları, size çok daha derinden, dingin ve Zen deneyimler yaşatabilir.
İtalya Dolomitlerinin kalbinde yer alan Alpin Panorama Hotel...
Devamını OkuBir Spa merkezine girdiğimizde, alanı sarmalayan yemyeşil,...
Devamını OkuŞehir hayatını “sessize alarak” kendini tabiatın sevecen...
Devamını Oku