Her yıl, Eylül ayının son tam haftası Dünya Refleksoloji Haftası olarak kutlanıyor. Bu yıl da içinde bulunduğumuz 19-25 Eylül haftasına tekabül ediyor.
Peki, refleksoloji terapisi neden bu kadar özel ve değerli? Öncelikle bu haftayı ve sonrasında refleksolojiyi etkin kılan önemli noktaları keşfedelim…
Dünya Refleksoloji Haftası, 1990 yılında Toronto’da kurulan Uluslararası Refleksologlar Konseyi’nin (ICR) 1999’da gerçekleşen Hawaii konferansında başlatılmış olup refleksoloji hakkında farkındalığı yayma misyonuyla her yıl, Eylül’ün son tam haftasında tüm dünyaca kutlanmaktadır. Günümüzde 58’den fazla ülkeden binlerce üyeyi bünyesinde barındıran ICR, refleksolojinin sürekli gelişimine paralel şekilde refleksologların uzmanlaşabilmelerini ve böylece sağlık ve zindeliğimize daha iyi şekilde katkı sağlayabilmelerini amaçlar.
Refleksolojiyi vücudumuzun refleks haritasına göre belirli bölgelerde bulunan refleks noktalarına mikro basınç uygulamasını içeren, invaziv olmayan bir doğal terapi türü olarak tanımlayabiliriz. Genel inanışın aksine sadece ayaklara değil; ellere, kulaklara, hatta yüz gibi farklı bölgelere de uygulanmaktadır. Modern tıpta bölge terapisi olarak da bilinen bu teknik, anılan noktaların bedenin farklı organlarına ve salgı bezlerine sinir bağlantıları olduğu yaklaşımından yola çıkar. Tıbbi hastalıkları teşhis ve tedavi etmez; ancak modern ve geleneksel tedavileri tamamlayıcı niteliktedir ve günümüzde doktorlarca tedavilere eşlikçi olarak sıklıkla “reçete” edilmektedir.
Refleksolojiyi diğer masajlardan ayıran başlıca özelliği, masajların bedendeki kas gruplarının ve fasyanın “dıştan içe” manipüle edilmesine yönelik olması, refleksolojinin ise sinir sisteminin “içten dışa” uyarılmasını davet etmesidir. Ayrıca refleksolojide başparmak veya parmaklarla refleks noktalarına mikro ovma ve baskı hareketlerini içeren özgün bir teknik uygulanır.
Refleksolojinin en erken yazılı kaydı Mısır'da, Ankhamor’un mezar piramidinde bulunan M.Ö. 2330'lara dayanan hiyeroglif duvar resmidir. M.Ö. 1.000 yıllarında yazılmış olan Antik Çin’de Sarı İmparator’un İç Hastalıkları Klasiği'nde yer alan “Ayak Muayenesi Yöntemi” bölümü de, yaşam gücü ile ayaklardaki noktalar ve bölgeler arasındaki bağlantıyı ortaya koyar. 14. yüzyılın sonlarında refleksoloji, Avrupa’da Dr. Adamus ve Dr. A’tatis öncülüğünde bölge terapisi olarak uygulanmaya başlanır. 1900’lü yıllarda ise modern refleksolojinin babası Dr. William Fitzgerald’ın Amerikan yerlilerden esinlenip geliştirdiği “bölge teorisi” ile modern tıpta da kabul görmeye başlar.
Refleksolojinin nasıl işlediği farklı teorilere dayanmaktadır:
En eski teori, Geleneksel Çin Tıbbı’nın Qi felsefesine dayanır. Bu felsefeye göre kaynağı ister fiziksel, ister zihinsel ve duygusal olsun, stres bedenimizde serbestçe akan yaşam enerjisini (Qi) bloke edebilir. Bu da vücut sistemlerimizin kendini iyileştirme yeteneğini kaybetmesine ve hastalanmasına yol açar. Görüşe göre uzman refleksologlar, Qi’mizin refleks noktalarından vücudumuz boyunca serbest akışını teşvik etmeye ehildirler. Böylece kendimizi iyileştirmemize ve sağlığımızı korumamıza yardımcı olurlar. Refleksoloji, aküpresür ve akupunktura da benzetilebilir. Ancak uygulamasında iğne gibi harici uyarıcılar bulunmaz. Ayrıca aküpresür bedenimize yayılan meridyenlerde bulunan 800’den fazla refleks noktasını hedef alabilirken; refleksoloji ayaklarda, ellerde ve kulaklarda “insan vücudu” şeklini andıran bölgelerdeki refleksleri uyarmaya odaklanır.
Diğer bir teori ise 1890’larda Sir Henry Head ve Sir Charles Sherrington tarafından yapılan araştırmalara uzanmaktadır. Sinirlerin deri ve iç organlar arasındaki bağlantısına dayanan teoriye göre refleksoloğun ayaklara, ellere veya kulaklara basınç uygulaması, bu noktalardaki periferik sinirlerden merkezi sinir sistemine sakinleştirici bir sinyal gönderir. Bu da kan akışını ve oksijen dolaşımını dengeye sokarak toksin atımını hızlandırır. Bedenimiz ve zihnimiz rahatlar, solunum ve dolaşım yollarımız dengeye girer ve bağışıklık gücümüz artar.
Refleksoloji teorisi olarak da anılan bölge teorisi uyarınca ise vücudumuz farklı bölümleri içeren 10 dikey bölgeye ayrılır ve her bölge, belirli el ve ayak parmaklarımızdaki (ve kulaklarımızdaki) sinirlere karşılık gelir. Ellerimiz yanlarda ayakta durduğumuzda el ve ayak başparmağı 1. bölge, serçe parmaklar ise 5. bölgedir. Sol el ve ayak vücudun sol tarafına, sağ el ve ayaksa vücudun sağ tarafına karşılık gelir. Refleksoloji ile vücudun o bölgeyle bağlantılı kısmındaki organ ve sistemlere, kemik ve kas dokusuna ulaşılarak acı ve ağrılar hafifletilebilir.
Refleksolojinin ağrıları hafiflettiğini esas alan bir diğer teori ise “nöromatriks ağrı teorisi”dir. Ağrıların beynimizin yalnızca fiziksel acıya değil, aynı zamanda ruh halimiz ve stres gibi etkenlere cevaben yarattığı, öznel bir deneyim olduğunu savunur. Refleksoloji ise sakinleştirici dokunuşlar yoluyla stresimizi azaltarak ve ruh halimizi iyileştirerek beynimizin ağrı sinyallerini dengelemesine ve ağrı algımızı hafifletmeyi sağlayabilir.
Refleksoloji, günümüzde neredeyse her Spa merkezinde bulabileceğiniz terapötik bir uygulamadır. Sakinleştirici bir müzik, loş aydınlatma ve aromatik kokular eşliğinde giyinik şekilde masaj yatağında alabileceğiniz ve genellikle 30 veya 60 dakika süren seansta, her seferinde bir refleks bölgesine parmaklarla hafif ile orta şiddette tekrar eden ovma ve baskı teknikleri uygulanır. Kendinizi çok rahatlamış hissederek seansta uykuya dalmanız bile mümkündür. Seans sonunda yaşam enerjiniz yeniden akışa geçtiğinden daha enerjik ve huzurlu hissedersiniz.
Uzmanlar, terapinin faydalarını refleks bölgelerinden öte bütünsel olarak deneyimleyebilmeniz için tek seansın yeterli olmadığında, refleksoloğunuz ve doktorunuzca önerilen sıklıkta tekrarlı seanslar almanız gerekebileceğinde fikir birliğindedir.
Kanada Refleksoloji Derneği’ne göre ayak refleksolojisi, el refleksolojisi ve kulak refleksolojisinin yanı sıra, günümüzde özel uzmanlıkla uygulanan diğer refleksoloji türlerinden birkaçını da belirtmek isteriz;
Yüz Refleksolojisi: Kadim Çin Tıbbı ve modern bölge teorisinin harmanından türeyen bu terapi, yüz üzerinde meridyenlere bağlanan refleks noktalarına uygulanır.
Hamile Refleksolojisi: Özel eğitim ve uzmanlık sertifikası gerektiren bu alan, hamileliğe eşlik eden semptomların, bebeğe zarar vermeden hafifletilmesinde kullanılır.
Kraniosakral Refleksoloji: Refleksoloji prensipleriyle kranial osteopati ve kranio-sakral terapi ilkelerini birleştiren uygulama, ayakların bölgeleri ve refleks alanları üzerinde yoğunlaşır.
Dermonöral Refleksoloji: Klavikulalar yoluyla sinir sistemimizi uyararak cildimizdeki moleküler ve molekül altı düzeylerde yer alan nörokimyasal reseptörleri stimüle eden bir terapidir.
Praxis Vertebralis Refleksolojisi: Yeni nörolojik haritalardan yararlanan bu teknik, ayaklardaki omurilik refleks noktalarını uyarmak suretiyle beyne ve organlara bir yay şeklinde sinir basıncı göndererek nörolojik dengelemeyi sağlamayı hedefler.
Dinginleştirir: Stresin fiziksel ve ruhsal hastalıklara kapılma riskimizi %80 oranında artırdığını biliyor muydunuz? Refleksoloji alanında global otorite sayılan Barbara ve Kevin Kunz’un 2008 tarihli eserinde de ifade ettiği gibi, refleksoloji bölgelerine uygulanan ovma ve basınçlar, stres hormonu salgılarını kesintiye uğratarak rahatlamamıza ve huzurlu uyku uyumamıza vesile olur. Refleksolojiye göre varlığımızın beden, duygu, zihin ve ruh açıları birbirine bağlı olarak bir bütündür. Rahatlamış bir beden sakin duygulara, dingin bir zihne ve iyileşmiş bir ruh haline kavuşturur.
Ağrılarımızı hafifletir: İster fiziksel, ister duygusal sebeplere dayansın, ağrı da tüm benliğimizde strese yol açan bir etkendir. 2021 yılında Avrupa Tamamlayıcı Tıp Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre, refleksoloji terapisi, endorfin hormonunu tetiklemektedir. Endorfin, mutluluk hormonu olmasının yanında doğal bir ağrı kesicidir ve bedenimize yaralanma ve stres gibi travmaları nasıl adapte edeceğini öğretir. Kısaca, refleksoloji hem ağrımızı hafifletmeye hem de ağrının yaratacağı zincirleme zararlardan kaçınmamıza yardımcı olur.
Olumlu duygularımızı öne çıkarır: Terapinin gerek sinir sistemimizi dengeleyici şekilde uyarması, gerekse endorfin hormonunu stimüle etmesi sayesinde refleksoloji, kan dolaşımımızı ve oksijen alımımızı yükselterek nefes darlığı, anksiyete ve depresyon gibi, bedenimize de yansıyan zihinsel ve duygusal baskılardan kurtulmamıza fayda sağlar. Bu da, ruh halimizi iyileştirir ve negatif hislerle doğal olarak mücadele yeteneğimizi artırır.
İyileşme sürecimizi destekler: Refleksoloji, başta refleks noktaları olmak üzere yaralanmalarımızın iyileşme sürecini desteklediği gibi; nöro-terapötik etkileriyle acı, ağrı ve yaralarla başa çıkma kabiliyetimizi teşvik eder. Ayrıca vücudumuzun hareket kabiliyetini korumasına yardımcı olur.
2015 tarihli “Refleksolojinin Yeniden İncelenmesi” başlıklı çalışmada da ifade edildiği üzere, mevcut klinik kayıtlara göre refleksoloji, aşağıdaki durumlar için de yardımcı olabilir:
Yapılan sistematik incelemeler, refleksolojinin şimdiye kadar klinik açıdan doğrudan faydalarını desteklemek için yeterli olmadığını ifade etmekte. Bunun bir sebebi, refleksolojinin tıp literatüründe çok yakın bir geçmişte (1990) ortaya çıkmasıdır. Ve bugüne kadarki çoğu çalışma çok küçük gruplarla çalışmıştır ve uygulanan refleksoloji terapilerinin sayısı ve yöntemleri bakımından birleştirilebilir nitelikte değildir. Bunda her bireyin nitelik ve ihtiyaçlarının farklı olması, sahte refleksoloji uygulamasının pratik olması, refleksolog ve terapi alan arasındaki psikolojik uyum gibi değişken faktörler de etkendir.
Son bilimsel çalışmalar, modern tıpta da sıkça önerilen popüler bir terapötik uygulamaya dönüşmesi nedeniyle refleksolojinin faydaları üzerine daha büyük gruplar üzerinde ve standardize edilebilir klinik araştırmalar yapılmasını teşvik etmektedir.
Refleksoloji, ilaç ve kimyasallara dayanmaması, miyofasyal dokuya ve kaslara baskı yapmayan ve invaziv olmayan bir uygulama olması nedeniyle en güvenli terapilerden biridir. Kanser hastaları dahil, ciddi sağlık problemlerinde doktorlarca tamamlayıcı terapi olarak reçete edilmektedir. O yüzden çoğu hastanede kayropraktörler ve fizyoterapistler tarafından da sunulabilen bu terapiye ulaşmak mümkündür. Fakat;
yaşıyorsanız refleksoloji durumunuzu kötüleştirebileceğinden, öncesinde doktorunuza danışmanız değerlidir.
Hamileliğinizin ilk üç aylık döneminde refleksoloji düşük riskinizi artırabileceğinden pek tavsiye edilmez. Fakat doktorunuzun onayıyla, doğum öncesi refleksoloji konusunda özel sertifikalı refleksologlardan terapi alabilirsiniz.
Sonuç olarak refleksoloji, stres ve kaygı duygularımızı hafifletebilen, ağrılarımızı gidermeye yardımcı olabilen ve kendimizi iyileştirme kabiliyetimizi davet eden, nispeten güvenli bir terapötik uygulamadır. Gündelik streslerinizle doğal yollarla ve daha güçlü şekilde başa çıkabilmek isterseniz deneyimlemeye değer olabilir… Aklınızda bulunsun!
Suyun yatıştırıcı gücünün, doğanın dinginleştirici...
Devamını OkuHayatımız bir tuval gibidir; fırçanın her darbesi...
Devamını OkuBeden, zihin, ruh... Kendimizin sağlıklı, dengeli ve...
Devamını Oku